30 Ekim 2012 Salı

Slovakyalarda Bayram



Eveeeeeeeeeettt. Bayramın birinci gününden başlamak gerekirse akşam tüm Türklerle toplanıp Pizza Kitty'e gittik. Böylece ilk defa gece dışarı çıkmış olduk. Haliyle Çocuklar gibi şendim.
Yemek öncesi balıklı kremle küçük poğacalar geldi. Krem değil de poğaçalar güzeldi. İlk defa buranın kolasından içtim. Adı Kofola ve tadı portakallı gibi. Daha çok asitli daha az şekerli. Hoşlanan kadar hoşlanmayan da var ama Slovaklar ellerinden düşürmüyor.. Pizzalarına laf yok,küçük boyu 2 kişilikti resmen. Meksicano pizza yedik.. Pek seçme şansımız da yoktu zaten malüm domuz eti her şeyde... Acı soslarına hasta oldum çok güzeldi, çalmayı bile düşünebilirim.Tıka-basa karnımızı doyurduktan sonra tatlıyıda başka yerde yemek için mekan değiştirdik. AAA pardon tatlı mı dedim? Kek üzerine konulmuş dondurulmuş krem şanti diyecektim. O havada herkeste mide ağrısına sebep oldu.
Neyse ki garson abi bana torpilli davrandı da gönlümü aldı.
Bayramın ikinci günü ise her şey normal gözüküyordu. Akşam bezelyemizi yedik bulaşıklar daha duruyodu ki Tatiana'dan gelen mesajla hayata bakış açımız değişti resmen. Evet, 45 dakika sonra ilk partimize gidiyorduk! Aman bizde bir telaş bir telaş... Ömrümün sonuna kadar parti yüzü göremeyeceğim diye bekliyordum oysaki...
8:45te yurdun önünde buluştuk ve ilk adresimiz Mirage Pub! İçeri girdiğimizde ortam dumanaltıydı belki ama sevdik biz. Neticede ilk göz ağrımızdı... Daha çok bir şeyler içip konuşmalı bir ortamdı bu yüzden benim için idealdi. Bu arada kaynaşamadığımız Erasmus arkadaşlarımızla da kaynaşmış olduk. "Aslında iyilermiş ya la" tepkisini vermem çok uzun sürmedi.

Saatler gece yarısını gösterirken ordan kalkıp Maiami Club'a gittik. Neden mekan değiştirdiğimizi anlamlandırmaya çalışırken Maiami'ye girer girmez anladım. Zaten bizden başka kimse yoktu ortamda bende attım kendimi sahneye.
Haa unutmadan Gangnam style dansı bilen İspanyol arkadaşımız David bize toplu kurs niteliğinde bir gösteriyle figürleri öğretti! Tabi hissettiğimiz buydu.
Ancak görünenin bundan daha değişik olduğuna eminim.
Saat 2 gibi Relax Disco'ya geçtik. Geçmez olaydık. Zaten uykum gelmiş kafa bi milyon...Neyse giriş 2 euro bi kere. İçerisinin seviyeli bir yer olmasını bekledim haliyle. Tabi ki olmadı. O kadar kalabalıktı ki abinin teki kafama omzuyla vurdu ve farketmedi bile.

Gece boyunca gördüğüm herkese "i want to sleep" dememle ünlendim. Hatta acıdı bana çoğu.Tek amacım oturacak bir yer bulmaktı oysa ki.Boş bir masa bulur bulmaz gittim montumun üzerine kafayı koydum. İnsanlar sarhoş herkes abuk subuk dans ediyor, ben de uyumaya çalışıyorum.
İnsanlar tipimden yabancı olduğumu anlamış olmalılar ki tip tip bakıyorlardı zaten. Bu yetmez gibi ben yayılıp yatınca daha da dikkat çektim. En son pozisyon ben bir Slovak adamı şemsiyemin ucuyla "çekil de geçeyim" usulü dürterken üstüme atılan gülle ürkmem. Gülü kim mi attı ? Asıl süpriz bu. Yan masadaki kızlar!!
İlk yazımda kadersiz olduğumu söylemiş miydim?

24 Ekim 2012 Çarşamba

Celebration and Free Hugs and Other

    Dün Üniversitenin kuruluş yıl dönümüydü. Bu yüzden sabahın kör vaktinde dersimizin olmasına rağmen dersten çıkıp yurtta 2 saat uyuyup gösterilere vardık. Kilisede 1 saatlik seramoniyi ayakta izlemeye dayanamayınca orayı erken terk ettik. Türk lokantasına gidip biraz oyalandıktan sonra kültür merkezine gidip gösteri izleyelim dedik. İlk çalan şarkıyla gözüme girdiler.
    Görsel ışıklar falan başta hoşumuza gitti.Sonra gösteri de boka sarınca oradan da sıkılık.Dışarı çıkmak için kapıya yöneldiğimiz sırada görevli amcanın biri bizden önce gidip kapıyı kilitledi.Bizi de paylar gibi Slovakça bi şeyler söyledi. Tabi anlamadık oturduk yerimize. Anlamadağımız bir dilde yapılan konuşmayı dinlemek işkenceydi. Hepimizde bir kayma...
   Sonunda kendimizi dışarı atmayı başardık görevli amcanın sayesinde. Adam öndeki kapıdan çıkın demek istiyormuş meğersem.
   Dışarı adım atar atmaz meydandaki Free Hugs pankartlarıyla karşılaştık. Abicanımız Memduh söylediği için bekliyorduk tabi bunu. Toplumsal kaynaşmanın yol katetmesi açsından çok güzel bir etkinlik bence. Hemen onlara karıştık.Günlerdir toplum içine çıkmamanın vermiş olduğu açlıkla tabi..
      Beni soracak olursanız iyiyim. Çekirdek bulduk geçen gün alışverişimiz esnasında.

    Markette Türk üretimi ve Türkçe yazılar bulunduran yumuşak,dolgulu şekerle karşılaştık. Bu da bizim bayramımız...
   Yeni bir cips türü keşvettim ki beğendim sayılır.Tadı patlamış mısırada benzetilebilir.
    
   Tabi bu mide bulandırıcı domuz etini görüp kokusuna maruz kalmamıza engel olmuyor.
   Son olarak en sevdiğimden Buğra'nın keşfi olan sosyal içerikli videoyu paylaşmak istiyorum. Durumumuz bundan farklı değil hala.
 Herkese iyi bayramlar... 

20 Ekim 2012 Cumartesi

Açız, aç

   Başlıktanda anlayacağınız gibi doyamıyoruz. Avrupalının yemek kültürü yok bi kere... Böyle de lanet bi yer. Aç kaldık ekmek yiyoruz..Daha doğrusu akşam yemeğinde tıka-basa yiyoruz, yarım saat geçmeden yine açız! Halimiz açık.
   Çoğu zaman yemek yapmaya üşeniyoruz zaten. Hazır çorbalar dostumuz oldu. İlk yaptığımız yemekse yine hazır çorbaydı. Yaşasın ezogelin!
       Sucukları için ise...
YORUM YAPMIYORUM

    Bu insanlar yemeğin görünüşünü umursamıyor tamam da tadını neden es geçiyorlar anlamış değilim. Domuz eti mesela. Leş gibi kokuyor. İnsanların üzerine sinmş durumda. Hatta odalara da sinmiş durumda...
    Ketçapları ekşimtrak bi tada sahip dil yakıyor resmen.
    Hazır makarnaları var noodle deniliyor. Baharatı ve tuzu iç yakıyor ama onları az katarsanız bi problem olmuyor.
    Katil meyveleri de var ki dikenleri battığı için saatlerce acı çektimdi.

     Her şeyin hazırını yapmış adamlar.
 

    Tatlı konusunda haklarını yememek lazım ama. Görüntüleri çok güzel.
Şimdilik bu kadar...

19 Ekim 2012 Cuma

Olaylı Bratislava

    Bratislava'da Erasmus öğrencileriyle toplanacaksınız dediler gittik. İlk durağımız Teoloji Fakültesiydi, bizdeki İlahiyat yani. Kapıdan girerken hepimiz onu "Teknoloji Fakültesi" olarak okuyunca olaylar başladı. Kapıyı açan rahip karşısında tepkiler aynı.
     Çok boyutlu fikirlerimiz vardı..."Bir de bize gerici derler, adamlar teknoloji fakültesinde böyle geziyor.." Çok geçmeden fakültenin yazısını yanlış okuduğumuzu anladık.
     Kısa süreli bir şoktan sonra orda biraz oturduk ve adamı dinliyor gibi yaptık. Yanlış anlaşılmasın biz herkesi dinliyor gibi yapıyoruz. İngilizcemiz yetmiyor çünkü.
     Sonra rehber bizi gezdirdi. Daha doğrusu yokuş yukarı çıkmaktan öldük...
    Gezi öğleden sonra 2 gibi bitti ve sertbest kaldık. Gezecektik ki yanımıza yanaşan Bulgar çocuk bizde sıze katılalım mı dedi. Bizde kalabalık daha zevkli olur diye olur dedik. Çocuk bizi kandırmış meğersem bir baktık bi o bi biz geziyoruz.
    Viyana gezisinden aldığımız dersin de etkisiyle yolluklarımızı hazırlayıp gelmiştirk ki çocuk "Ben acıktım yemek yemeliyim" diye tutturdu. Bizde acıktık da bu dışardan yemek istiyor. Neyse bir restorana girdik. Pizza istedi biz de garsona "nothing" dedik rezil gibi... Bunun pizzası bir güzel kokuyor anlatamam. Sonunda çocuğu ekme planları yaptık. Bir arkadaşla buluşucaz burda bekle sen yarım saate geliyoruz dedik. Gidip en yakın bankta tıkındık sefil gibi..
    Millet gezer eğlenir biz de açlıktan varoşa bağlarız.
    Aha da size fotoğraf.



17 Ekim 2012 Çarşamba

Genel Olarak

   Trafik:Slovakya'da yaya geçidine adımınızı attığınız an tüm arabalar yol veriyor. İlk başta şöförlerin kibarları denk geldi diye düşündüm fakat zaman geçtikçe hepsinin öyle olduğunu anladım. Hala daha duran arabalardan birinin içinden şöförü çıkarıp yanaklarından öpesim gelmiyor değil. Korna daha duymak nasip olmadı zaten.Fakat az sayıda da olsa trafik lambası bize ters! Aynı anda hem arabalara hem de yayalara kırmızı ışık yakmanın mantığını çözmüş değilim. Herkes mal gibi bekliyor yol boş! Boş demişken burda yol boş dahi olsa kimse kuralı ihlal etmiyor. Tabi biz hariç. Türk olduğumuzu her yerde belli ederiz.
    Taksiciler konusunda da Türkiye ile aynı kazığı yeme ihtimaliniz yüksek.Zaten İngilizce bilmiyorlar tarzancayla anlaşmaya çalışıyoruz.
   Alışveriş: Şimdi vereceğim tüyoyu baba evladına vermez ona göre. Burada Max alışveriş merkezi var aman deyim hiç uğramayın! Az mı kazıklandık... Yapmanız gereken tek şey tren istasyonunun önünde ki Tesko yazan duraktan Tesko servisine BELEŞ binmek (Servis saatleri durakta yazar ve genelde saatte bir). O otobüslere binin ve Tesko'ya gidin. Daha doğrusu gitmeyin. Ondan da ucuzu var çünkü. Kaufland! Kesinlikle buranın BİM'i.Bazı şeyler Türkiye fiyatlarından bile ucuz. 1 aylık alışverişe 12.50 euro verdik yani...Mutluyuz o günden beri.
    İnsanları:Yaşlılar öcü görmüş gibi baksalarda tatlılar lan. Nerdeyse hepsinin bi köpeği var fakat yine nerdeyse hepsinin köpeği küçücük. Tasmalı fareye benziyorlar. Yan odamızdaki Slovak kızların başta bizi sevmediklerini düşündük. Çünkü hiç konuşmuyorlardı. Meğersem İngilizceleri yok diyeymiş. Pek bi tatlılar normalde bizi besliyorlar yine iyiyiz. Yurdun asansöründe karşılaştığımız kızlar da bizi lafla taciz etmeyeydi iyiydi hani.
     Erkekleri de bi tuhaf -odamızın penceresi karşıdaki yurdun balkonuna bakıyor- her pencereye çıkışımda boxerla gezen oğlanlar görüyorum psikolojim bozuldu. Geçen bir tanesi bana el salladı dedim "noluyo lan".
     Bir de sınfta tam derse konsantre olmuşken milletin sümkürme sesiyle korkuyorum kaçtır!! Yerlere de tükürüyor pislikler.
    Domuz eti muhabbetini hiç sormayın. Paranoyak olduk resmen sıvı yağın bile içine bakıyoruz. Bi de pis kokuyor leeeeeeeeeeeeşş.
     KESTİK.

15 Ekim 2012 Pazartesi

Viyana Gezisi

   Kulağa hoş geliyor di mi? Dün Viyana'daydım. Geziyi planlayan Polonya'lı bir çiftti. Planımız açıktı zaten "Tabana kuvvet, ya  Allah!".

           Böylece sabahın körüde dikildik ayağa...Haliyle o kadar erken kalkınca bir mallık oluyor.
   Sabah 8 gibi Bratislava treniyle çıktık yola. Toplamda 2 saatlik yolun sonunda Viyana! Trenden iner inmez konsolosluğu gördük duygularımız kabardı tabii.
   Sabah yurttan çıkmadan Başak'a "Şu mandalinaları da çantama atsam?" dedim ve "Bende düşündüm de çok ezik olur" cevabın aldım. Öğlene doğru bi baktık ki herkes yanında yiyecek getirmiş tıkınıyorlar. Bir de Latin arkadaşlarımız var dı ki onlar dilim ekmek, 1 litrelik meyve suyuyla gelmişler, yuh! Zaten 2 kişiler birini ben sevmiyorum diğerini Başak.
   Biz de yemeğe bir Türk kebapçısı bulduk. Amcam Şanl Urfalı'ymış bize kıyak geçti sanırım yarısını yiyemedim.Asıl olay yemekten sonra. Bizim sevgililer ne yedi ne içti bilmiyorum. İnsan bi nefes alır,durmadan yürüdüler resmen...
Akşama kadar yürüdük.Topuğumu vuran botumun verdiği açıda cabası...
   Bir de Viyana'nın göbeğinde eylem yapan PKKlıların Türkçe anonslarını duyup Türk bulduk sanıp son anda asıl kişiliklerini anlamamız var. Avrupa'nın göbeğinde ülkemizi rezil etmeye çalışan bir avuç embesil!
  Neyse gün sonunda bitmiş tükenmiş bir haldeydik. 3gün aralıksız uyumak istedim...


12 Ekim 2012 Cuma

YOLCULUK!



           Gece boyunca süren son hazırlıklar nihayet sabaha karşı sonlandı. Birkaç saatlik uykuya sabahın köründe düştük yollara. Arabayla havaalanına giderken Başak uçak korkusunun da etkisiyle saçmalamaya başladı. En son  "Bu uçaklar nasıl uçuyor?" diyerek bütün ateist alemini imana getirdi.




          Ben de stresliydim tabii.30 kilo bagaj hakkını aşmış olmamızdan şüpheleniyordum. Evdeki tartıya önce kendim çıkıp sonra valizimi kucaklayarak bi dizi matematik işleminden sonra valiz ağırlığını bulsamda tartıya güven olmazdı.
         Havaalanının kapısından adım atar atmaz benim 30 kilo sendromum tavan yaptı tabi. Ölçtük baktık toplamda 38 kilo olması gereken bagajım 32 kilo.


  Sonra biletlerimizi alırken görevliyle çeneye daldık. Aynı karttan ödeme yapmamıza rağmen kadın bizi farklı koltuklara vermiş! Sonradan farkettik bunu. Başak bu acı olay karşısındatepki bile veremedi.

   -Güvenlik kontrolleri sırasında botlarımızı çıkarttıran zihniyeti kınıyorum bu arada-
     Daha uçağa binmeden kan ter içinde kaldık haliyle. Uçakta yanımızdakileri ayarlayabilirsek birlikte oturabileceğimiz söylendi. Yüzümü elime alıp 5 kişiye sordum. Türk'ten bile hayır  yokmuş bu devirde arkadaş!
     THY ile uçuyorsanız yemeklerini yememezlik yapmayın derim. Menüde ; tavuk şiş,pirinç pilavı,ıspanak,somon füme,yoğurtlu böğrülce,vanilyalı krem şokola vardı. Yemeğin yanında da eti form+krem peynir,tereyağı verdiler. O boğazımdan geçen son NORMAL yemekti.        
      Viyanaya 1 saat geç indik. İner inmezde belayı üzerimize çektik! Ben uçağın arka, Başak ise ön kapısından çıkmayı tercih edince olaylar başladı! İki kapının önünde de birer servis vardı. Ben de tüm iyi niyetimle aynı seviste gidelim istedim çok mu? Ön kapının önündeki servise yürümeye çalışırken uçağın kanadının hemen altında duran bufolo tipli amcadan azarı yedim. İngilizce arkadaşım orda demeye çalıştım ama beni pek dinliyoya benzemiyordu. Almanca bir şeyler söyleyip beni püsküttü. Sonra Başak'ta benim olduğum servise gelmeye çalışıp aynı tepkiye maruz kaldı. Daha havaalanından çıkmadan ayrı düştük....
   Ayrıca bir de bizim ülkeye pis derler. Adamın biri durakta birasını içti kutusunu bıraktı gittti!


Viyana--->Bratislava--->Trnava yolculuğum için takipedin :)

Valiz Hazırlıkları


    Sonunda Trnava!!Uzun zamandır yazamıyorum.  Malüm telaş almış başını gidiyor. Yorgunluktan öldümm. Burada herkes yürüyor.
    Anlatmaya valiz sürecinden başlayayım dedim. Yanıma aldığım şeylerin listesini tuttum ama eksiklerim olabilir. Siz en iyisi hiç bir şeye "Nasıl olsa ordan alırım" demeyin. Hele 30 kilo hakkınız varsa ASLA! Evden yiyecek ne bulursanız getirin! Burada küçük boy 1 adet domatese Türk lirasıyla yaklaşık 50 kuruş vereceksiniz... Canı menemen çeken Başak'ın domates fiyatına tepkisi.

VALİZ İÇERİĞİ
-Çorap+İç çamaşırı (Bir adet don 5 euro. Bildiğiniz don. İnsan giymeye kıyamaz.)
-Plastik çatal+Kaşık+tabak+Çay kaşığı+Bardak+Bıçak
-Hazır çorba çeşitleri(Alabildiğiniz kadaralın burada 1,5 euro civarı)
-Salça(Yemek yapamazsanız bile ekmeğe sürüp yersiniz)
-Tarak+Tokalar
-Havlular
-İlaçlar (Burada ki Türk arkadaşın dediğine göre hasta olunca derdini eczacıya anlatamıyorsunuz!)
-Yara bandı
-Yara merhimi+ burkulmalar için krem (EVET, SAKARIM NE VAR?)
-Saç düzleştirici+saç maşası+kurutma makinesi
-Islak mendil (Mümkünse büyük boy)
-Deodorant+Parfüm
-Saç spreyi+ Köpük
-Kremler hatta vazelin(Zorlu kış günlerinde ideal. Ayrıca buranın havası felaket kuru)
-Makyaj çantası
-Tırnak makası
-Makas
-Telefon şarj aleti+ Usb kablosu
-Gazoz açacağı
-Ayna
-Nevresim takımı(Yurtta verilenler temiz değil)
-Ojeler
-Aseton
-Pamuk(Pamuk deyip geçmeyin fiyatı neredeyse bizimkilerin 3 katı)
-İğne+İplik
-Terlikler
-Ayakkabılar( Spor ayakkabı sadece 1 tane almanızı öneririm)
-Sıcak su torbası(DONUYORUZ)
-Atkı-Eldiven
-Bulaşık Eldiveni(Kendi bulaşığını kendin yıkamak kadar acısı yok.)
-Poşetler (22 cent 1 poşete ödemek çok koyuyor.)
-Diş macunu+Fırçası
-Banyo lifi
-Sabun
-Şampuan(Türk lirasıyla düşündüğümüzde 400 ml 10 tl civarı)
NOT:BOTTOVA 21-TRNAVA'YA GELECEKLER İÇİN: ODALARDA İNTERNET KABLOLU VE SADECE BİR KABLO VAR.ODALAR 2 KİŞİLİK. SİZE İNTERNET KABLOSU(3-5 METRE) VE SWİCH (ÇOKLAYICI) LAZIM. ÇOKLAYICI NEREDEYSE TÜRKİYE FİYATINDA BU YÜZDEN SADECE KABLO DA ALABİLİRSİNİZ.

2 Ekim 2012 Salı

Uçak Bileti De Gümbürtüye Gider ve Bekleyiş Başlar

   Şu Erasmus sürecinde o kadar çok telefonla konuştum ki kanser olmaktan tırsar hale geldim. Bürokrasi yumağı sayesinde mi? Tabii ki hayır! Sabahtan akşama kadar (Bazen akşamdan sabaha kadar) Başak'la hayal kurma ayağına lak-lak yapmaktan. Günde 5-6 kere aradığından artık kapatırken vedalaşmıyoruz. Zaten yarım saat sonra yine konuşacağız!
                                            Birde kamerada konuşmamız var ki sormayın...
              Müzik açıp oynamalarımızı saymıyorum bile.Şarkımız için buraya.
            
 Uçak biletine gelecek olursak siz siz olun Viyana'ya alın biletinizi gidip de Budapeşte'ye bayılmayın paraları. Viyana 150 lira civarındayken Budapeşte 700 lira civarında oluyor.


   Biletleri 9 Ekim'e aldık. Neden mi o kadar geç? Sazanız çünkü biz.Biletlerimizi internette bir siteden aldık. Tek kredi kartıyla alıp kart çekim masrafını yarıya indirdik.Biz zamanı biz 2-3 Ekim gibi planlamıştık başta. -O bile geçmiş aslında- Sonra Başak "7 si olsun ya yetişemezsek?" deyince tamam dedim. Satın alma işlemi için babamın eve gelmesini bekliyordum ki onun kredi kartına abanayım. Tabi bizim tez canlı Başak tutturdu  "Son 2 tane kalmış koş, yetiş, aman!". Meğerse THY'nin acentelerinde daha ucuza aynı tarihte varmış daha bilet! Bizde bi atraksiyon bi gerilim. Çok yaşamayız biz.
   Bagaj hakkı konusunda bilgi vermek gerekirse 30 kg kabin, 8 kg el bagajı hakkımız var. Ama tecrübeli insanların söylediği kadarıyla el bagajını ölçmüyorlarmış.
   Şimdi mi? Şimdi herkes okulda biz yatıyoruz. Kulağa hoş gibi geliyor başta ama 4 ay boyunca benim gibi sıfır sosyal hayat yaşarsanız bir süre sonra laptopla diyaloglarınız değişebilir.
    Şu yaz tatilini 3 ay yapan muhterem şahsı tebrik ediyorum. 3 aydan 1 gün fazla olmamalı. Neticede bokunu çıkartmamak çok önemli bir olgu..
   Son hazırlıklar için beni takip edin!
 

1 Ekim 2012 Pazartesi

Umutsuz Bekleyişler ve Bürokrasi Yumağı

   Herkesin mi böyle oldu bilmiyorum ama sınavı kazandığımızı öğrendik ve aylarca bekledik. Tek yaptığımız beklemekti. Haziran geldiğinde biz hala bekliyorduk. Ağustosta da...
   Artık tüm umudu kesmiştik. Hoca da unutmuştu bizi. Tabi bu durum kanıma dokunmuyor değildi.İçimden geçen çok şey vardı...
   Ama gerçekleştiremedim malesef. Tam artık "Amaan 2. dönem gideriz ucunda ölüm yok ya" demişken. Hoca aradı ve "Gidiyorsunuz" dedi.Biz tabi yine;
  Gelelim belgelere.. İlk önce gittik yeşil pasaport çıkarttık. Gerekli belgeler için burayı tıklayabilirsiniz. Belgeleri toplamak 2 günümü aldı.-O biyometrik vesikalık nedir öyle ya maymun ettiler tipimi!- Birde benden SGK'dan sigortalı bir işte çalışmadığıma dair belge istediler. Ancak Başak'tan istememişler. Şehirden şehre değişebiliyor bazı şeyler.Pasaport için bankaya 62,50 tl ödemeniz gerekiyor. Toplamda 5 yıllık pasaport çıkarttırmış oluyorsunuz. Neyse başvurudan 5-6 gün sonra pasaportunuz çıkıyor. www1.ptt.gov.tr'den takipte edebiliyorsunuz.
  Sıra da vize çıkartma var. Daha doğrusu yok. Evet evet yok! Slovakya için eğer yeşil pasaportunuz varsa 3 aydan çok da kalcak olsanız vize çıkarttırmıyorsunuz. Önce inanamadım 2 konsolosluktan 3 farklı görevliye teyit ettirdik. Hepsi de aynı şeyi söyledi. Slovakya'ya gidince ordan oturma iznini alacaksınız. O izni zaten gittiğiniz okul aldıracak. Yani sancılı konsolosluklara ve bir ton evrak fazlalığına hiç gerek kalmıyor.
   Geriye bir tek bilet almak kalıyor ki onun için bir sonraki yazımı bekleyin!