Doğum günümün ertesi günü sabah 8 treniyle düştük yollara. Tabi ben hamlama sınırlarını zorluyorum. Aynı şekilde Başak'ta öyle. Merdiven inemeyecek durumdayız. Trnava'dan Bratislava'ya ordan da Budapeşte'ye trenle gittik. yol toplamda 3,5 saat civarı sürüyor. Yolculuk boyunca yapılan muhabbetler onu daha az hissettiriyor tabi.
Sabahın kör vakti zaman geçsin diye yabancı arkadaşlarımız bize bildikleri Türkçe kelimeleri söylüyorlardı. Biri "sıkıcı" demeyi öğrenmiş. Teoride sorun yokta bunu pratiğe döktüklerinde "ı"harfinin dillerinde olmamasından dolayı büyük bir sorun yaşanıyor! Üstelik arkadaşımızın sevgilisi Türk! Sevgilisinin babasının yanında bilmeden kullanmışlığı var o kelimeyi. Kız ilk söylediğinde tüm Türkler hep birlikte "nöööeeeyyyy!?" moduna girdik doğal olarak.
Sonra iki kelimenin farkını öğrettik kızlara.
Bir tanesi de "mini mini bir kuş donmuştu" şarkısını öğrenmiş. Ama ellerim bak bok kaldı diye seslendirince tipler yine aynı.
Jana Türkçe 3 kelime biliyormuş. "İç,üç,evet" hepsi Memduh'un eseri!
Derken yolculuk bitti. Budapeşte tren garına indik. İlk önce hostelimizi bulmak için düştük yollara. Bulmaz olaydık. Temiz desen temiz değil, sıcak desen sıcak değil, üstelik çingene mahallesinde hurdalık gibi bir yer! 11 euro para ödedik bir de oraya! Hostelin adı Mandarin. Neyse eşyaları bıraktık ve yine yeniden düştük yollara.
Macaristan Avrupa birliği üyesi olmasına rağmen euro kullanmıyor. Bu yüzden ülkeye girdiğinizde bir Exchange bulup paranızı Macar Forintine çevirmelisiniz. Bu noktada size önerim ilk gördüğünüz şubeye atlamayın. Camında "no commission" yazsa bile özellikle sorun. Ayrıca 100 euro'nun altında bir miktar çevirecekseniz daha düşük kurdan hesaplayanlar çıkabilir! Hemen uzaklaşın ordan! Bozdurmadan önce özellikle sorun oranlarını.
Macaristan Tuna Nehri sayesinde Buda ve pest olmak üzere ikiye ayrılıyor. Buda kısmı genelde tarihi yapılardan oluşuyor. Pest kısmı ise yerleşim yeri olarak kullanılıyor. Nehrin üzerinde turistik bot turaları yapılıyor.Biz lk iş olarak Buda kısmını talan ettik.
Budapeşte'de adım başı tarih kokusu var. Mimari yapılar adeta büyüleyici. İkinci resimde gördüğünüz köprü "Aslanlı Köprü" olarak biliniyor. Köprünün girişlerinde ikişer tane aslan heykeli bulunuyor. Geçmiş zamanlarda bir mimar bu köprüyü yapmadan önce "Eğer bir eksik bulursanız kendimi yaptığım köprüden aşşağı atacağım" diyor. Köprü inşaatı tamamlanıyor. Tabi halk bu şahesere hayran kalıyor, kimse bir kusur bulamıyor. Ancak bir çocuk çıkıp "Aslanların dili yok" diyor. Bunun üzerine Mimar kendini baş yapıtından Tuna'ya atıyor... İşte o köprü.
Macaristan'daki insanlarla Türkiye'deki insanların tipleri tıpa tıp aynı. Tipi bırakın huylar bile aynı! Kırmızı ışıkta geçen arabalar mı ararsın, sürekli bir siren sesi mi... Ayrıca hırsızlık başlı başına problemlerden.
Gezdiğimiz çoğu yerin adını bilmiyorum. Ama Buda Kalesi'nden inerken asansöre yaklaşık 4 euro vermemeniz gerektiğini biliyorum! Toplamda 1 dakika süren bir yolculukla aşşağı iniyorsunuz. Hiç bir mantığı yok.
Buda kalesindeyken bir grup Türkle karşılaştık.Tabi biz Trnava'da hiç Türk olmamasına alışmışız abuk subuk şeyler konuşuyoruz bağırarak... Meğerse onlarda aynı durumdan müzdaripmiş.
Kalede sıcak şarap satan yerler var. Talep hat safhada tabi hava buz gibi. Ama bizdeki çayın yerini tutacağını düşünmüyorum açıkcası.
Akşama doğru acıkmaya başladık ve Türk restorantı aramaya koyulduk. Tabi Türk olmayanlar da vardı aramızda. Bu yüzden iki gruba ayrıldık. Hemen merkezde bizdeki İstiklal'e benzeyen cadde üzerinde Star Kebab'ı bulduk. Hemen saldırdık tabi. Sahibi sağ olsun bizimle muhabbet etti, önerilerde bulundu. Neyse yemeğe koyulduk ki yan masadan Türkçe konuşmalar duyduk. Başka bir Erasmus öğrenci gurubuymuş meğersem. Hemen "Afiyet olsun" dediler bize. Lafladık biraz. Onlar da Prag'da okuyorlarmış. Yemekte ben patates püresiyle soğan kroket yedim. Neden diye sormayın aklıma esti! Kızlar da döner yedi. üstüne de sütlaç devirdik. Değmeyin keyfimize...

Akşam diğer grupla buluşup varoş hostelimize döndük. Ama dönmeseydik, sokakta yatsaydık daha az üşürdük bence. Eşofmanımın altına tayt giyip çift kat kazak giydim. Yine üşüdüm! Bizim yabancı kızlar da şort, gecelik falan getirmişler. Normal elbiseleriye, montlarını çıkarmadan uyudular. İlk gün biraz daha az yorucuydu bizler için fakat hamladığımı ve adeta acınacak durumda olduğumu söylememe gerek yok bence.
Budapeşte'deki ikinci gün için hatta kalın!