30 Kasım 2012 Cuma

Vay Başıma Gelenler

 Aman a dostlar buraya gelcekseniz bu yazımı okuyun. Gelmeyecekseniz de okuyun ibreti alem olsun. İçimden sürekli havar komşular diye bağırasım geliyor.

   Dünyanın en hızlı dersten kalınışını yaptık iki gün önce. Nasıl mı? Meslek sırrı sayılır ama anlatacağım hatrınız için.
   Biz buraya gelirken derslerimiz Türkiye'deki hocamız derslerimizi belirlemişti. Ancak buraya gelince  hiç biri uyuşmadığından dersleri baştan yarattık. Sonuç olarak 9 dersimiz, 32 kredimiz mevcuttu. 

       Derslerimizden biri de İngiliz Dili. Bizde ki İngilizce yani. Lanet olsun o derse.

     Neyse objektif olmaya çalışırsam. Burada ki iki haftamız bunlarla geçti. İngilizceciye e mail atıp ders günlerini seçmemiz gerekiyordu.Fakat e mail attık cevap vermedi. Bir hafta da ordan geçti. Zaten bulmaya çalışsak kadının götü yer yüzü görmüyor. O fakülte senin bu fakülte benim geziyor. Özge bizi daha önce o kadın hakkında uyarmıştı. Kadın erkeklere iyi davranıp kızları itekleyen bir yapıya sahipmiş ve dersi çok zormuş.

 Bu yüzden değiştirelim dedik. Kadına e mail atıp bizim İngilizcemiz Elementery, biz dersi değiştirmek istiyoruz dedik. Kadın da "Ben sizi kolay sınıfa vereceğim gelin derse" dedi. Fakat bu yazışmalara hep 3-4 gün sonra cevap verdi. Neyse sözleştik ders saati seçmek için. Biz kadını bulmaya gittik, kadın hastaymış yerinde yoktu. Dedik bu hafta yoktunuz. Sekreterime sorun ders saatlerini dedi. Bir hafta da öyle geçti. Sekreterini zaten hiç bulamadık. Yok bence öyle biri.

 Sonra biz bütün hocalardan izin alıp 2 haftalık geziye gidecektik. Buna da e mail attık. Daha dersine bile girmememize rağmen. Bize "3 hafta devamsızlık yapınca F alırsınız. Ben de F vereceğim" dedi. Koordinatörümüze söyledik. Ben hocanızla konuşacağım dedi. Neyse gezi dönüşü biz kadına gittik, gün tablosundan ders seçtik. Kadında seçerken ordaydı hatta. Bu hafta da normal olduğu gibi derse gittik. Bize sınıfın ortasında "Benden kredi alamazsınız. Sadece oturun ve susun ders sonuna kadar" dedi aşifte. Azarladı resmen. Tabi bunu anında sıra altından SMS olarak koordinatörümüze şikayet ettik. Koordinatör derse geldi. Biz yine mutlandık.

 Dışarda yarım saat konuştular. Bizde bi umutlandık. Jana'mız saçını başını yolacak o karının sandık! Meğersem kadın Janacığımız Koordinatörümüzü de sindirmiş. Kesin bırakıcam gelmesinler boşuna demiş. Böylece hiç derse girmeden kalmış sayıldık. ALKIŞ NERDE??

21 Kasım 2012 Çarşamba

Macaristan'da İlk gün

    Doğum günümün ertesi günü sabah 8 treniyle düştük yollara. Tabi ben hamlama sınırlarını zorluyorum. Aynı şekilde Başak'ta öyle. Merdiven inemeyecek durumdayız. Trnava'dan Bratislava'ya ordan da Budapeşte'ye trenle gittik. yol toplamda 3,5 saat civarı sürüyor. Yolculuk boyunca yapılan muhabbetler onu daha az hissettiriyor tabi.
    Sabahın kör vakti zaman geçsin diye yabancı arkadaşlarımız bize bildikleri Türkçe kelimeleri söylüyorlardı. Biri "sıkıcı" demeyi öğrenmiş. Teoride sorun yokta bunu pratiğe döktüklerinde "ı"harfinin dillerinde olmamasından dolayı büyük bir sorun yaşanıyor! Üstelik arkadaşımızın sevgilisi Türk! Sevgilisinin babasının yanında bilmeden kullanmışlığı var o kelimeyi.  Kız ilk söylediğinde tüm Türkler hep birlikte "nöööeeeyyyy!?" moduna girdik doğal olarak.
    Sonra iki kelimenin farkını öğrettik kızlara.
    Bir tanesi de "mini mini bir kuş donmuştu" şarkısını öğrenmiş. Ama ellerim bak bok kaldı diye seslendirince tipler yine aynı.  
       
    Jana Türkçe 3 kelime biliyormuş. "İç,üç,evet" hepsi Memduh'un eseri!
    Derken yolculuk bitti. Budapeşte tren garına indik. İlk önce hostelimizi bulmak için düştük yollara. Bulmaz olaydık. Temiz desen temiz değil, sıcak desen sıcak değil, üstelik çingene mahallesinde hurdalık gibi bir yer! 11 euro para ödedik bir de oraya! Hostelin adı Mandarin. Neyse eşyaları bıraktık ve yine yeniden düştük yollara.

     Macaristan Avrupa birliği üyesi olmasına rağmen euro kullanmıyor. Bu yüzden ülkeye girdiğinizde bir Exchange bulup paranızı Macar Forintine çevirmelisiniz. Bu noktada size önerim ilk gördüğünüz şubeye atlamayın. Camında "no commission" yazsa bile özellikle sorun. Ayrıca 100 euro'nun altında bir miktar çevirecekseniz daha düşük kurdan hesaplayanlar çıkabilir! Hemen uzaklaşın ordan! Bozdurmadan önce özellikle sorun oranlarını.

     Macaristan Tuna Nehri sayesinde Buda ve pest olmak üzere ikiye ayrılıyor. Buda kısmı genelde tarihi yapılardan oluşuyor. Pest kısmı ise yerleşim yeri olarak kullanılıyor. Nehrin üzerinde turistik bot turaları yapılıyor.Biz lk iş olarak Buda kısmını talan ettik.


    Budapeşte'de adım başı tarih kokusu var. Mimari yapılar adeta büyüleyici. İkinci resimde gördüğünüz köprü "Aslanlı Köprü" olarak biliniyor. Köprünün girişlerinde ikişer tane aslan heykeli bulunuyor. Geçmiş zamanlarda bir mimar bu köprüyü yapmadan önce "Eğer bir eksik bulursanız kendimi yaptığım köprüden aşşağı atacağım" diyor. Köprü inşaatı tamamlanıyor. Tabi halk bu şahesere hayran kalıyor, kimse bir kusur bulamıyor. Ancak bir çocuk çıkıp "Aslanların dili yok" diyor. Bunun üzerine Mimar kendini baş yapıtından Tuna'ya atıyor... İşte o köprü.

    Macaristan'daki insanlarla Türkiye'deki insanların tipleri tıpa tıp aynı. Tipi bırakın huylar bile aynı! Kırmızı ışıkta geçen arabalar mı ararsın, sürekli bir siren sesi mi... Ayrıca hırsızlık başlı başına problemlerden.
     Gezdiğimiz çoğu yerin adını bilmiyorum. Ama Buda Kalesi'nden inerken asansöre yaklaşık 4 euro vermemeniz gerektiğini biliyorum! Toplamda 1 dakika süren bir yolculukla aşşağı iniyorsunuz. Hiç bir mantığı yok.
      Buda kalesindeyken bir grup Türkle karşılaştık.Tabi biz Trnava'da hiç Türk olmamasına alışmışız abuk subuk şeyler konuşuyoruz bağırarak... Meğerse onlarda aynı durumdan müzdaripmiş.
      Kalede sıcak şarap satan yerler var. Talep hat safhada tabi hava buz gibi. Ama bizdeki çayın yerini tutacağını düşünmüyorum açıkcası.
    Akşama doğru acıkmaya başladık ve Türk restorantı aramaya koyulduk. Tabi Türk olmayanlar da vardı aramızda. Bu yüzden iki gruba ayrıldık. Hemen merkezde bizdeki İstiklal'e benzeyen cadde üzerinde Star Kebab'ı bulduk. Hemen saldırdık tabi. Sahibi sağ olsun bizimle muhabbet etti, önerilerde bulundu. Neyse yemeğe koyulduk ki yan masadan Türkçe konuşmalar duyduk. Başka bir Erasmus öğrenci gurubuymuş meğersem. Hemen "Afiyet olsun" dediler bize. Lafladık biraz. Onlar da Prag'da okuyorlarmış. Yemekte ben patates püresiyle soğan kroket yedim. Neden diye sormayın aklıma esti! Kızlar da döner yedi. üstüne de sütlaç devirdik. Değmeyin keyfimize...
    Akşam diğer grupla buluşup varoş hostelimize döndük. Ama dönmeseydik, sokakta yatsaydık daha az üşürdük bence. Eşofmanımın altına tayt giyip çift kat kazak giydim. Yine üşüdüm! Bizim yabancı kızlar da şort, gecelik falan getirmişler. Normal elbiseleriye, montlarını çıkarmadan uyudular. İlk gün biraz daha az yorucuydu bizler için fakat hamladığımı ve adeta acınacak durumda olduğumu söylememe gerek yok bence.


 Budapeşte'deki ikinci gün için hatta kalın!

14 Kasım 2012 Çarşamba

Yaban Ellerde Doğum Günü

    Öncelikle belitmeliyim ki 9 Kasım itibariyle 19 yaşındayım. Bundan böyle bildiğin büyüğüm.
     Doğum günümü anlatmadan önce ufak bir detay vermek isterim. 8 Kasımda Physical Education dersimiz vardı. Bizde ki beden eğitimi yani. Her ne kadar dersin ilk adını duyduğumuzda Fizik dersi sanmış olsakta... Neyse spor salonunda dersi yapıyoruz it gibi de koşturmalı bir ders lanet olsun. Ertesi gün hamlamam için her şey hazır ! 
    Her seferinde olduğu gibi hamladım işte. Fakat asıl sorun İngilizce'de "hamlamak" nedir bilmiyorum. Derdimi anlatma ihtimalim yok. Başta sorun olmaz diye düşündüm tabi. Gayet normal bir şekilde 9 Kasım'a girdik. Başak bana pasta görünümü verilmiş kahvaltılık gevrek hediye etti. Mum bulamamış çubuk kraker dikmiş fedakar arkadaşım.
   Aha bu da hediyesi. 
   Sabahsa kapıyı ısrarla çalan biri yüzünden uyandık. Meğersem bizim Tatiana imiş. Akşam partiye gelemeyecekmiş bu yüzden doğum günüm kutlamak istemiş. kocccamanda bir Milka almış. Uykumdan uyanmama değdi anlayacağınız.

  Neyse günüm normal seyrinde devam etti. Doğum günüm için gece Miami Club'ta toplanacaktık bu yüzden Başak Facebook- Erasmus grubunun duvarıda ufak bir duyuru yaptı. Zaten Trnavada toplam tanıdığımız kişi sayısı 15 i geçmez. Neyse akşam oldu giydim cicilerimi, düştük yollara.
      İlk başta kimse yoktu. Ben her zaman ki moda girdim hemen.
    Tam umutlarımız tükenmişken David ve Emanuel yanlarında İspanyol 2 arkadaşlarıyla geldiler. Ayaklarını sürümüş olmalılar ki gelenlerin ardı arkası kesilmedi.Üstelik Jana bana çikolata almıştı! Tabi ben yine şenlendim.
    Müzikleri ayarlayan arkadaşımız insanlık edip bana sordu hangilerini seversin diye. Benim de artislik yapacağım tuttu. O tarz müzikler sevmem kafana göre takıl dedim,çocuk bana sinir olmuş olmalı ki doldurmuş İspanyol şarkılarını...

    Partide 20 kişi vardı. Neden söylüyorum? Çünkü bu bir rekor! Tarihe geçen bir doğum günüm var, kadronun yarısını tanımasamda...Yan masadaki sarhoş çocuk bile "heğğpi böğrtdeeeyyy" diyerekten beni tebrik etti. Hu hu çılgın partiiii.
 İlerleyen dönemde ise kaybolan kız kardeşimi buldum! Jana ile ben çok benzer giyinmişiz ve saç tiplerimiz aynı, görenler ikiz sanmış bizi. Her ne kadar Jana mavi gözlü sarışın kırması olsa da ! Tabi ben hemen beklenen tepkiyi verdim "vallaha mı lan?"
   Dans kısmına gelecek olursak ben bir gün öncesinden hamlamışım bacaklar tutmuyo, ıkına sıkıla dans etmeye çalışıyorum.
     Birde bunlarda bir gelenek var. Dans ederken sandwich model yapıyorlar. Ortaya bir kişi alıp "genelde bu kız oluyor" öyle seksili falan dans ediyorlar. Haliyle bu bize ters. Aynı pozisyondan 3 kere kaçtım. Bir ara döndüm Başak'a dedim ki "Bacım az kalsın tosta kaşar oluyordum!" Benzetme cuk oturdu. Gece boyunca onlardan sakındık kendimizi.

   Sonra geleneksel Gangnam style dansımızı unutmamak lazım. Bizim kurtarıcımızdı. Tost riski yoktu en azından.Keşke o gece dans ederken ertesi günkü 2 günlük Budapeşte gezisini hesaba katsaydım. Neticede hamlamanın da bir sınırı var.
    Budapeşte gezisi için hatta kalın!